Taylan Kuşdoğan

Tarih: 23.05.2025 21:15

ŞAH VE SULTAN TARTIŞMASININ ASIL NİYETİ?

Facebook Twitter Linked-in

 

Değerli okurlar, hepinize kucak dolusu merhaba… Evet “Türkiye her dönem olduğu gibi yine ve yeniden farklı bir dönemeçten geçiyor” retoriği ile cümleye başlamak istemem elbette. Çünkü bu dönemeçler aslında o meşhur ‘cambaza bak’ oyunun bir parçası. Kendimi bildim bileli ‘Türkiye yeni bir dönemece giriyor’ veya kendimi bildim bileli ‘Ortadoğu’da Kartlar yeniden Dağıtılıyor’ söylemleri gündemde hep yerini tutmuştur. Bu söylemlerin tabi ki haklılık payı vardır. Evet ülkemiz ve Ortadoğu’da sürekli bir dengeler savaşı ve sürekli buraya kadar doğru. Peki öyleyse neye itiraz ediyoruz? 

 

Hemen açıklayalım; ülkede, bölgede ve dünyada meydana gelen değişimler aslında olağan seyrinde ilerliyor. Bir sistem var ve bu sistem kendini var etmek için yeni düşmanlar, yeni dostlar, yeni müttefikler oluşturmak zorunda. Bu kurulan ve dağılan çeşitli birlikteliklerin hepsinin hizmet ettiği tek bir nokta varsa o da sistemin devamlılığının sağlanması ihtiyacıdır. Ülkemizde ve dünyada meydana gelen değişimler de aslında bir bakıma bunun sonucu olarak görülmelidir. Bu değişimler esnasında emek ve demokrasi güçleri belirli bir birikime ve örgütlülüğe sahipse işte o zaman işin rengi değişebilir. Var olan örgütlülük oranında talepler dile getirilebilir ve çeşitli kazanımlar elde edilebilir. Bunlar her ne kadar nihayi kazanımlar olmasa da kıymetlidir. 

 

Şimdi burada genel bir girizgah yaptıktan sonra asıl değinmek istediğim konuya geleyim. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un son açıklaması. Çok önceleri AK Parti İktidarı için “Harun gibi geldiler, Karun gibi oldular” sözlerini sarf eden Numan Kurtulmuş uzun yıllar içerisinde çok mesafe kat eden isimlerden.  Kurtulmuş geçtiğimiz günlerde sarf ettiği sözlerle yine gündeme oturdu. Demokrasinin kalbi olan TBMM’nin başkanı Kurtulmuş, “Anadolu topraklarını baştan aşağı zulümle inleten Şah İsmail'e karşı, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi'nin yapmış olduğu ittifak, Anadolu'daki Müslüman toplulukların birlikte var olmasına neden olmuştur” ifadeleri ile dikkatleri üzerine çekti. Şah İsmail yani türkü ve deyişlerle büyümüş olanların tanıdığı adıyla Şah Hatayi her ne kadar tartışmalı bir lider olsa da toplumun büyük kesimini oluşturan Alevi-Bektaşi toplumunun 7 ulu ozan olarak gördüğü bir isimdir. Yavuz Sultan Selim ise yine aynı toplumun -yerden göğe kadar haklı olarak- sevmediği ve toplumsal travmalarını hatırlatan bir isim. Burada Yavuz mu daha haklı, Şah Hatayi mi daha haklı tartışmalarını bir kenara bırakıp toplumsal hassasiyet perspektifi ile olaya bakmak istiyorum. Yani toplumun tamamının temsil edildiği meclisin başkanı bunu derse burada çok da iyi niyet aramamak gerekir. Peki Kurtulmuş’un asıl niyeti ne? 

 

Kurtulmuş’un asıl niyetine geçmeden önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum; toplumun büyük bir kesiminin ikna olduğu bir barış iradesi tartışmaya değer ve önemli bir iradedir. Elbette yöntemi, aşamaları tartışılabilir. Fakat burada asıl tartışılması gereken konu bir yandan barış derken bir yandan da toplumda yeni bir gerilim yaratmanın ve toplumsal travmaları hatırlatmanın neye hizmet edeceğidir. Kurtulmuş, Şah ve Sultan tartışmasını yeniden gündeme getirerek neyi amaçlamakta?

 

Aslında Kurtulmuş’un bu açıklaması uzun süredir el altından hazırlığı yapılan bir organizasyonun bir üst aşamaya geçmesinin kanıtı niteliğinde. Uzun zamandır sosyal medyada sessizce yürüyen sözüm ona “ideolojik” bir tartışma vardı. Çoğumuz dikkate almadan geçtik ama aslında önemli bir detaydı. Yaklaşık 7-8 aydır özellikle X adlı sosyal medya hesabı üzerinden yer yer “Siyasal Alevicilik” tartışması dönmeye başladı. Hararetli gündemler arasında sessizce yayılan bu akım aslında eşit yurttaşlık hakları için mücadele eden Alevi toplumunun siyasal ve örgütlü hak arama taleplerini sanki ayıplı bir iş gibi göstermeye çalışarak bir kavram haline getirme girişimiydi. Bu kavram yaratma adımının bir diğer aşaması ise yaratılan kavram üzerinden yeniden bir düşman yaratmak. Yani zaten öteki olan ve hak arama mücadelesi veren bir toplumun bu mücadelesine farklı anlamlar yüklemek aslında toplumsal barışın temellerine dinamit döşemek olmaz mı? 

 

Bu Siyasal Alevicilik tartışmalarını ortaya koyanlarla Numan Kurtulmuş’un açıklamalarını yan yana getirip okuduğumuzda size ne ifade ediyor? Benim dillendirmeyi bile istemediğim yeni tarihi travmalar. Bir yandan belirli odaklar tarafından ortaya atılan bir tartışma ve bir yandan da Numan Kurtulmuş’un açıklaması. Bu iki konu birlikte ele alındığı zaman akıllara tek bir şey geliyor bir yandan barış derken bir yandan yeni bir gerilim yaratmak. Daha da açık söylemek gerekirse Şah ve Sultan tartışmalarını yeniden alevlendirerek gerilimi üst düzeye çıkarmak zaten öteki olan ve yıllardır bu ötekiliği iliklerine kadar hissetmiş olan Alevi toplumunu yine ve yeniden hedef tahtasına koymak anlamına gelmez mi? Hali hazırda çok kısa bir süre önce sınır komşumuz Suriye’de yaşanan Alevi Katliamını “Siyasal Aleviciler algı yapıyor” şeklinde yorumlayan bir akıldan toplumsal bir barışa hizmet etmesi beklenebilir mi? Ve son olarak şunu da eklemek istiyorum; ülkede yeni bir gerilim yaratmak aynı zamanda yeni bir ‘cambaza bak’ oyunu kurmak değil midir? Haydi kalın sağlıcakla…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —