Sosyal yaşamda; evde, iş yerinde, çevrede en çok duyduğumuz cümlelerden biri:
“Beni hiç anlamıyorsun!”
Peki kurmuş olduğumuz iletişimde gerçekten dinliyor muyuz, yoksa sadece cevap vermek için mi bekliyoruz?
Günlük hayatın telaşı içinde eşimizi, çocuğumuzu ya da aile büyüklerimizi “duymayı” unutuyoruz. Konuşmalar çoğu zaman yalnızca bilgi aktarmaktan ibaret hâle geliyor. Oysa iletişim, yalnızca kelimelerle değil; göz temasıyla, ses tonuyla, hatta suskunlukla bile kurulur. Bu iletişimin temelinde ise empati yer alır.
Empati; karşımızdakinin duygularını anlamaya çalışmak, onun gözünden dünyaya bakmak demektir. Yargılamadan dinlemek, anlamaya niyet etmek… Bunlar kolay gibi görünür ama uygulamada çoğu zaman göz ardı edilir. Bir ebeveyn, çocuğunun “saçma” bulduğu korkularını küçümserken, bir eş karşısındakinin yorgunluğunu “abartı” olarak görebilir. İşte bu noktada iletişim kopar ve yerini kırgınlıklara bırakır.
Oysa aile, anlayışın ilk öğrenildiği yerdir. Empatiyle kurulan bir cümle, bağırmadan da etkili olabilir: